1520 güzünde, Osmanlı dünyasının Katolik Avrupa’ya karşı askerî ve politik kazançlar elde etmeye hazır olduğu bir zamanda Kânûnî Sultan Süleyman babasının tahtına geçti. Hayatı boyunca imparatorluğunun prestijini en yüksek noktaya çıkardı ve bundan dolayı Batılı yazarlar onun adına “Magnificient (Muhteşem)” kelimesini ilâve ettiler. Hâkimiyet alanında bulunan herkese adalet ve eşitliği sağlamasının bir bedeli olarak halkı ona “Kânûnî” adını verdi. Uzun süren hükümdarlığı esnasında İmparatorluğun ekonomisi daha önce hiç olmadığı kadar çok zenginleşti ve sultanın muhteşemliğini yansıtan İstanbul, Akdeniz’in en önemli şehri oldu.
Kânûnî Sultan Süleyman birçok bakımdan babasının değerlerini paylaştı. İslâm sınırlarını genişletmek için Hıristiyanlığa karşı kutsal savaşı sürdürmeyi ve aynı zamanda, kendi ulusuna karşı Fars saldırısı ile özdeşleşmiş olduğu için öncekinden çok daha etkili hale gelen Şiîlik gibi Müslüman Heretiklere karşı savaşmayı görev addetti.
Kânûnî Sultan Süleyman yönetimini öyle oluşturdu ki askerî meseleler imparatorluğun diğer meselelerine göre öncelikli hale geldi. Babasının gururu olan Yeniçeri Ocakları daha da geliştirildi ve Avrupa’daki en büyük ve en iyi eğitimli piyade ordusu haline geldi. Ayrıca, Osmanlı toplumunda uzun süre en onurlu topluluk olarak görülen yerli Türk sipahileri, seferde iken ana askerî birliklere destek için ülkenin her yanında hızla ilerleme yeteneğine sahip olmasıyla dikkat çeken bir süvari birliği oluşturdu.
Şüphe yok ki Kânûnî Sultan Süleyman’ın hükümdarlığının başarısı, büyük ölçüde, Latin Hıristiyanlığını birbiri ile kavgalı iki hizbe ayıran Protestan Reformu dönemine rastladığı için, bu dönemde var olan olumlu koşullardan kaynaklan maktadır. Bu dönem aynı zamanda Doğu Avrupa’da meydana gelen büyük sosyal huzursuzluklara da denk düşmektedir. Buralarda açgözlü bir soylu sınıf ıstırap çeken köylü sınıfının zorla kazandıklarını müsrif biçimde harcamakta idiler. Aynı zamanda ulus menfaatine bazı fedakârlıklarda bulunmasın diye merkezî hükümetin gücünü sınırlamaya çalışıyorlardı. Son olarak Osmanlı yönetimi talihli idi. Avrupa’nın en güçlü iki Katolik gücü olan Fransa ve Habsburglular yıllardır savaşa kilitlenmişlerdi. Osmanlının plânlarını engellemek için birleşik bir Avrupa’nın toplayabileceği gücü boşa harcıyorlardı.
Fransız Kralı I. Francis, Habsburglu V. Charles ile Kuzey İtalya’nın kontrolü için yaptığı mücadelede, Pavia’da 1525 Şubatında çok müthiş bir yenilgiye uğradı. V. Charles, Francis’i ele geçirdi ve savaştan sonra İspanya’da hapsetti. Oğlu hapiste eriyip giderken annesi Louise d’Angouleme’nin aklına Habsburglulara karşı yeni bir koalisyon oluşturma fikri geldi. Oğlunun onayıyla ama büyük bir gizlilik içinde bir Fransız elçisini gizli bir görev için İstanbul’a gönderdi. Elçinin amacı, Kânûnî Sultan Süleyman ile hem Osmanlıların hem de Fransızların korktuğu, Avrupa’da önlenemez biçimde yükselen Habsburg’a karşı güçlü bir hareketi sağlayacak bir 231 anlaşma oluşturmak idi. Birinci elçi Bosna yolunda öldü ama ikinci elçi Jean Frangipani Osmanlı başkentine ulaştı ve Fransız plânlarını bildirdi. Kânûnî Sultan Süleyman çok etkilendi. Fransa-Osmanlı diplomatik ilişkilerinin başlangıcını belirleyen bir mektup yazdı:
“Ben ki Sultanların Sultanı, Kralların Kralı, bu dünyadaki prenslerin taçlarının dağıtıcısı, Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi, Akdeniz, Karadeniz, Rumeli, Anadolu ve şerefli atalarımızın fethettiği yerlerin, ayrıca bizzat benim kendi muzaffer kılıcıma boyun eğen çok sayıda ülkenin, Fransa ülkesinin Prensi Francis’in… Yüce Hükümdarı.”
Fransız elçisi takdimini yaptı ve sultan, Francis’ten gelen mesajdan çok memnunluk duydu: (Elçinin) dünyanın sığınağı tahtımın eşiğinde söylediklerinin hepsi durum konusunda bana her şeyi mükemmel biçimde anlattı. Bu zamanlarda kralları yenilgiye uğramış ve esir alınmış görmek çok nadir bir durumdur. Cesaretinizi kaybetmeyiniz. Tüm şartlarda bizim şerefli atalarımız düşmanla savaşmayı ve fetihler yapmayı asla reddetmemişlerdir ve ben de güçlü eyaletlere ve muhkem kalelere karşı her mevsimde ilerlerim.[1]
Fransızlar ve Türkler arasında yeni oluşturulan bu ittifak 1528’de teste tâbi tutuldu. Fransızlar, artık özgür olan I. Francis’in liderliği altında batıdaki Habsburglara saldırırken Kânûnî Sultan Süleyman, Francis’in Transilvanya’daki vassalı Janos Zapolya’ya yardım etmek için kuzeye yürüdü. Ertesi ilkbaharda daha da güçlü bir kuvvet Habsburglara karşı verilmekte olan Zapolya’nın mücadelesini desteklemek için İstanbul’dan ayrıldı. Bu kuvvetler birlikte Eylül ayında Buda’yı işgal ettiler. Sonra Türk sultanı Avusturya’ya ilerleme emir verdi ve Viyana’yı kuşattı. Savunmacılar üç hafta dayandılar. Bu sure yeterince uzun sürdü ve kışın yaklaşmasıyla Kânûnî Sultan Süleyman kuşatmayı kaldırdı. Başkente geri dönerken Macar ovalarını dolaştı ve Kuzey Balkanlardaki hassas güç dengesini bozmamaları için Habsburgluların yeterince uyarılmış olduklarından memnun olmuş olarak bir kez daha geri çekildi. Zapolya’ya yardı etmesi için Buda’da bir Türk garnizonu bıraktı. Bu esnada batıda I. Francis ile V. Charles arasında Ağustos 1529’da Gambrai’de bir anlaşmaya varılmıştı. İmparator Almanya’daki Lutherci prenslerle ilgilenmek için serbest olmak istedi. Katolik Hıristiyanlığın başı olarak Charles’ın rolüne rağmen papalık hiç de imparatorun dostu değildi. Çünkü İtalya’yı birleştirme ve Protestan problemini genel bir konsile havale etme planlarından korkuyordu. Papa VII. Clement, Charles’ın ordusu 1527 yılında Roma’yı yağmalayınca bu düşüncelerinin bedelini ödedi.[2]
Avrupa’daki mevcut durumda bu haliyle hemen hemen süreklilik olmadığının farkına varan I. Charles, Kânûnî Sultan Süleyman’la olan anlaşmadan vazgeçmenin pek iyi olmayacağını biliyordu. Zapolya gibi aforoz edilmemek için Türklerle olan ittifakı gizli tuttu. Ortak menfaat konuları ile ilgili olarak iki hükümdar arasında mektuplaşma devam etti. 1528 yılında ortaya çıkan bir mesele Mısır’da bulunan Fransız tacirlerin hakları ile ilgili idi. Memlûkler zamanından beri İskenderiye’de bulunan Fransız ve Katalan tacirler orada ticaret yapmada özel imtiyazlara sahiplerdi. Tüccarların Kutsal Toprak’tan gelen Fransiskenler tarafından hizmet edilen pek çok Katolik kiliseye sahip olma hakkı bu imtiyazlar arasında idi.
Francis bu binaların tamirini yapmak için Kânûnî Sultan Süleyman’dan izin istedi ve görünürde Sion Dağı üzerinde bulunan bir şapel olan Kudüs’teki Katolik kutsal emanetlerden birinin kaybı konusunu araştırdı. Sultan, verdiği cevapta, çalışmanın İskenderiye kiliselerinde başlatılabileceğini, ama şapel konusuna gelince “burasının uzun zamandır bir cami olduğunu ve orada Müslümanların ibadet ettiğini” söyledi. Bundan dolayı burasının tekrar Hıristiyanların kullanımına vermek imkânsızdı. “Bu cami hariç diğer yerler Hıristiyanların ellerinde durmaktadır. Bizim hükümranlığımız altında bulunan hiç kimse orada bulunan kimseleri asla rahatsız edemez.”[3] Kânûnî Sultan Süleyman’ın İskenderiyeli Katoliklere anlaşma yenilemesinin önemi gelecekte olacak olaylar için çok işaret taşıyordu. Çünkü bu imtiyaz anlaşması sultanın hayatı boyunca Porte (Bâb-ı Âlî) ile Fransa arasındaki daha sonraki müzakerelerin temeli olarak kullanıldı.
1534 yılında Jean de la Foret adındaki ilk resmî Fransız elçisi Osmanlı başkentine gönderildi. Bu elçinin Mayıs 1534’te gelişi Türk İmparatorluğu içindeki artan Fransız etkisinin kapısını açtı. Ve bu olayla Osmanlı Katoliklerinin durumu ile ilgili bir değişiklik ihtimali belirdi. La Foret'in talimatları Türklerle askerî anlaşma yapmaya ilâveten ticaret imtiyazları ve ayrıca İskenderiyeli tacirlere uygulanan dinî hakların Osmanlı İmparatorluğu’nun her yerine genişletilmesi için de çaba göstermeyi kapsıyordu. Aslında bu durum doğudaki Fransız tacirlerinin ve diplomatlarının Katolik kiliselere sahip çıkmalarına ve bu kiliselerde hizmet görmeleri için din adamları istihdam etmelerine izin veriyordu. Vezir İbrahim Paşa ile görüşmelere devam eden La Foret bütün bu konularda önemli ilerlemeler kaydetti. Ayrıca İtalya’ya ortak bir saldırı yapılmasında anlaşıldı: Osmanlı donanması denizden Napoli’yi vururken Fransa Lombardy’ye saldıracaktı. Ayrıca elçiye “tacirler, ajanlar, delegeler ve kralın diğer tüm hizmetçileri rahatsız edilmeyecek veya Müslüman görevliler tarafından yargılanmayacak ve ibadet özgürlüğüne sahip olacaklar” şeklinde garanti verildi.[4] Bu anlaşmanın bir maddesi Habsburglara düzenlenecek bir saldırıya papanın da katılmasına izin verecekti. Maalesef bu anlaşma görüşmelerinden bir kaç hafta sonra İbrahim Paşa iktidarı kaybetti ve boğularak öldürüldü. Sonuç olarak teklif olarak hazırlanan Fransız-Osmanlı anlaşmasının metni Kânûnî Sultan Süleyman tarafından hiç onaylanmadı. Ama yine de bu teklifin olumlu etkisi oldu. Çünkü Kânûnî Sultan Süleyman artık ne olup bittiğinin iyice farkına varmıştı ve Fransız müttefikin kendileriyle işbirliği karşılığında Osmanlılardan ne istediğini anlamıştı. Bu esnada Batı Avrupa’da Papa III. Paul Charles ile Francis’i bir araya getirmişti. Böylece planlanan İtalya işgali Fransız monark tarafından sessizce iptal edildi. Hıristiyan güçler arasında oluşan bu anlaşmadan görünürde haberi olmayan Kânûnî Sultan Süleyman ordusunu Balkanlar üzerinden Cezayir’deki Vlore’ye götürdü ve orada İtalya’ya saldırı için bir donanma toplandı. Fransızların Lombardy’yi vurmasını uzun süre bekledikten sonra işgal kuvvetini dağıttı ve hayal kırıklığı içinde donanmanın Adriatik’te kalan Venedik varlığına karşı kullanılmasını emretti. Çünkü Venedik, Habsburg’un müttefiki idi. Korfu kuşatıldı ve sonra Amiral Barbaros, Venedik’in elinde bulunan adalara karşı Ege’ye açıldı.
Not: Bu makale CHARLES A. FRAZEE tarafından yazılan CATHOLICS AND SULTANS: The Church and the Ottoman Empire; 1453-1923 (Cambridge University Press, 1983) adlı eserden tercüme edilmiştir. Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisinde yayınlanmıştır (20024/17 /17).
[1] 14 Şubat 1526 tarihli mektup: Henri Mathieu, La Turquie et ses differents peuples (2 cilt, Paris, 1857), I, 135.
[2] Protestan hareketi ve Osmanlının Avrupa’ya ilerletişi ile ilgili olarak Bkz. Stephen Fischer-Galati, Ottoman Imperialism and German Protestantism (Cambridge, 1959); Carl M. Kortepeter, Ottoman Imperialism during the Reformation: Europe and the Caucasus (New York, 1972).
[3] Ernest Charriere, Negotiations de la France dans le Levant (4 cilt, Paris, 1848-60), I, 129-31. Kudüs’e giden hacılar Cenova ve Venedik’in resmî himayesi altında idiler.
[4] Charriere, Negotiations, I, 255-8 ve 283-94; Francois Rey, De la protection diplomatique et consulaire dans les echelles du Levant ttdtBarbarie (Paris, 1889), 116-20.