Bir toplumun vicdanı, sadece bireylerin iç sesinden değil; tarihsel yüklerinden, kültürel kodlarından ve politik tercihlerinden doğar. Bu manifesto, unutulmuş acıların hafızasında yankılanan, susturulmuş sorumlulukların dilini konuşan ve geleceği etik bir bilinçle yeniden kurmaya çağıran bir metindir ve birbirini takip eden 8 bölümden oluşmaktadır.
Toplumsal Vicdanın Anatomisi
Toplumsal vicdan, bireysel ahlakın kolektif yankısı değildir bir toplumun kendine tuttuğu en derin aynadır. Görünmezdir ama yönlendirir. Sessizdir ama hüküm verir O, bir toplumun kendine karşı duyduğu en derin sorumluluk biçimidir. Ve çoğu zaman, en çok sustuğunda en çok konuşur.
Bir toplumun vicdanı, yardım edenlerin sayısıyla değil; yardım etmeyenlerin gerekçeleriyle ölçülür. Vicdan, eylemden önceki tereddüttür. “Yapmalı mıyım?” sorusunun yankısıdır.
Merhamet, vicdanın en kolay erişilen yüzüdür. Ama geçicidir. Bir kampanya afişiyle uyanır, bir haberle sönümlenir. Oysa vicdan, süreklilik ister. Hafıza ister. Unutmamayı gerektirir. Toplumlar, unuttukça vicdanlarını kaybeder. Ve vicdanını kaybeden bir toplum, adaleti pazarlık konusu yapar.
Vicdanın üç katmanı vardır:
Görmek: Sadece gözle değil, farkındalıkla.
Hatırlamak: Sadece geçmişi değil, geçmişin bugündeki yankısını.
Sorgulamak: Sadece başkalarını değil, kendini de.
Bu üçü birleştiğinde, toplum kendi vicdanıyla yüzleşmeye başlar. Ama bu yüzleşme kolay değildir. Çünkü vicdan, rahatsız edicidir. Konforu bozar. Sessizliği deler. Değerli oluş işte tam da bu zaman başlar.
Not: Sonraki yazı başlığı “Toplumsal Vicdanın Sessizliği".

